Ünlü oldukça çevren genişlemiyor, tam tersi küçülüyor

Bir yandan ‘Yargı’ dizisiyle fırtınalar estiriyor, bir yandan reklam işbirlikleriyle şehrin billboard’larını süslüyor. Ona kayıtsız kalmak imkânsız. Öğlen sete gideceği bir günün sabahında buluşuyoruz. Çok disiplinli, hepimizden önce hazırlıklara başlamış halde yakalıyorum onu. Pınar Deniz hep enerjik, bu onun en önemli özelliklerinden. Ve çok güzel! Onunki doğal bir güzellik, mesela kaşlarını hiç aldırmamış, herhangi bir yara izine dokunmamış. “Doğallık her zaman kazanır” diyor. Başlıyoruz muhabbete.

Bu yıl da senin yılın oldu; ‘Emmy’, ‘Altın Kelebek’, ‘Yargı’, ‘Karanlık Gece’, ‘Aktrist’ ve reklam projelerin… İsminin başına en çok konan sıfat da ‘başarılı oyuncu’. Başarılı oyuncu olmak senin için ne demek?

Çok çalışmak, yerinde saymamak ve kendini geliştirmek demek. İşimi çok büyük tutkuyla yapıyorum. ‘Daha iyi, daha farklı nasıl olur’un yollarını arıyorum. Bitmeyen bir süreç bu. Oyuncu olarak anıldığım her an yolculuğum hep öğrenmek ve daha iyisini başarabilmek için çabalamak üzerine olacak.

Başarının korkutucu tarafları var mı?

Mesela ‘Yargı’ ilk başladığı zamanlarda korktuğum, panik olduğum anlar oldu.

Ne korkuttu seni?

İlk defa bu kadar insana dokunduğum bir projedeydim, baş edemediğimi zannettiğim, hatta belki tökezlediğim yerler bile olmuştu. Hayatımın daha dengeli bir evresine geçtiğim bugünlerde, başarı artık korku vermiyor. Kendimin farkına varıp yaşadıklarımı daha da sindirdiğim bir dönemdeyim. Yarın bir gün sahip olduğum her şey yok olabilir, olmadığı vakit de çok büyük bir hezeyan yaşayacağımı düşünmüyorum. Sahip olduklarım bir anda yok olabilir bilincinde yaşamaya çalışıyorum.

İnsan nasıl o noktaya geliyor?

Mesela 6 Şubat depremi Hakan, hayatta her şeyin geçici olduğunu görüyorsun. Ya da bir vefatla yüzleştiğinde, hastalandığında aslında her şeyin küçük bir andan ibaret olduğunu bir kere daha fark ediyorsun. Dünyaya bir kere geliyorum ve o süre içinde ne kadar verimli, ne kadar kendimde kalarak yaşarsam o kadar mutlu olurum diye düşünüyorum. O yüzden de başıma gelen her şeyin geçici olabileceği duygusunu hep bir kenarda tutuyorum. Bunu yaparken bana bahşedilen her türlü güzelliğin keyfini de alıyorum tabii ki.

Şöhret büyüdükçe etrafın da genişliyor. Bundan faydalanmaya çalışanlara rastladın mı?

Rastladım. Ama ünlü oldukça çevren genişlemiyor, tam tersi küçülüyor. Ben gittikçe daha da küçüldüm mesela. Hâlâ en çok çocukluk arkadaşlarımla görüşüyorum… Eskiden daha kolay güvenen bir insandım, şimdi bir tık daha temkinli davrandığımı fark ettim.

Sana bunu hissettiren neydi?

Bilmiyorum, son zamanlarda yüzleştiğim bazı hadiseler yaşadım. Kendime ve dış dünyaya dair… Sonsuz güven duygusunun sarsılması insanı yaralayabiliyormuş, onu fark ettim. 30’lu yaşlara giriş yapmak ilginç. Her şeyi daha çok sorguladığın bir evreye geçiyorsun sanki. Bakalım, heyecanla bekliyorum hayatın bana sunacağı hikâyeleri.

İstanbul Üniversitesi’nde reklamcılık okudun… Kendi markanı yönetmene fayda sağladı mı oradan aldığın eğitim?

Hayır. Okulu da tamamlamış sayılmam.Oyunculuk yapmaya başladığım sürece denk geldi ve devam etmekte zorlandım. Fayda sağlama kısmına gelince, ben kurgusal bir hikâyenin içerisinde var olamıyorum, zorlanıyorum. Bana “Bunu yapacaksın, bunu yapmayacaksın” dediklerinde kilitleniyorum.

Rekabet olan büyük bir sektördesin… O zorlu arenada yukarı çıkarken hiç kıskanıldın mı?

Bilmem. Hayatımın hiçbir evresinde bununla ilgilenmedim, ne başka biriyle yarış haline girdim
ne de etrafımdaki insanların üzerimdeki enerjisine kapıldım. Bütün savaşım kendimleydi. Bu çocukluğumda da böyleydi, hâlâ da öyle.

Yaşadığın değişimlerden bahsettin. Şu an en iyi versiyonunu mu bulmaya çalışıyorsun?

Aslında kötü versiyonumu da bulmaya çalışıyorum.

İnsan niye kötü versiyonunu arar?

İnsan safi iyi olamaz, inanmıyorum. ‘Hepimizin içinde binbir türlü duygu var, keşfetmek istiyorum’ dedim kendime. Kötücül tarafımı keşfedip onu seçmemeyi nasıl başarabilirim duygusundayım. Bastırılmış duygular er geç yolumuza tekrar çıkıyor.

ŞÜKÜR ENERJİSİNE GEÇTİM

Pınar’ın hikâyesinin bir başlığı olsa ne başlık atardın?

‘Yapamazsın’ dediler, yaptım.

Evet ve bunu yaparken de yetenekli, başarılı, güzel, âşık, mutlu görünüyorsun. Hayatın göründüğü kadar dört dörtlük mü?

Kimsenin hayatı dört dörtlük değil. Herkes kendi çapında sorunlar yaşıyor fakat öyle hikâyelere tesadüf ediyorsun ki… Bu seneyle beraber şükür enerjisine geçtim.

Nedir şükür enerjisi?

Çok klişe gelebilir ama evime gidiyor, evime sahip olduğum için şükrediyorum. Nefes alabildiğime, yürüyebildiğime, böyle bir yeteneğe sahip olduğuma… Her an her şeye şükredebilirim sanırım. Tabii düştüğüm anlar olmuyor mu, oluyor. Her defasında yeniden başlamaya çalışıyorum.

GAFLAR PRENSESİ GİBİYİM

Kendinle en gurur duyduğun yanın ne?

Çok çalışkan ve vicdanlı oluşum. Birini kıracak bir şey yapmamaya her zaman dikkat ederim, öyle bir tavır gösterirsem de hemen dönüp özrümü dilerim, hiç gocunmam.

Hayatında hataya yer açan biri misin?

Hep… Çocukluğumda hata yapmaktan çok korkardım. Sanki hata yaparsam insanlar beni sevmez diye düşünürdüm. İnsan büyüdükçe yapamadığı hataların cezasını çekiyor bence. Kendimle çok uğraştığım bir dönem spiritüel bir dünyanın içine dalmıştım. Kendime sürekli öğretilerde bulunduğum bir dönem ‘Hata yapmak istiyorum. İçimden ne geliyorsa onu söyleyeceğim, öyle davranacağım’ dedim. Filtresiz olmanın bana ne kadar iyi geldiğini fark ettim. Sektörde bu kadar fütursuz olmak kolay değil maalesef.

Nedir kısıtlayan faktörler?

Mesela bir filmi beğenmediğimi yönetmene art niyet beslemeden söylemek istiyorum fakat söyleyemiyorum. Çünkü karşı taraf bunu yanlış anlayabiliyor. Günlük hayatımda değil ama sektörün içinde bu sebeple maskelerin arkasına saklandığımız yerler oluyor. Ben de ondan çok hoşnut değilim, o yüzden zorlanıyor, sıkışıyorum.

Sence bu süreçte en yanlış anlaşıldığın şey ne oldu?

Gaflar prensesi gibiyim. Bir şey paylaşıyorum, argo bir anlamı varmış ama ben anlamını bilmediğim ve paylaşım yaparken kendi ekibime sormadığım için çat diye paylaşıyorum. Sonra bir bakıyorum sosyal medyada ‘tt’yim (‘trend topic’: sosyal medyada en çok koşulan konu).

Linç kültürü hakkında ne düşünüyorsun?

Yüz binlerce insanın var olduğu, dolayısıyla bambaşka fikirlerin havada uçuştuğu bir dünyada herkesi memnun etmemiz mümkün değil. Hepimiz hatalarımızla varız, başkasının hayat tarzına uygun davranmadığımızda sert eleştirilere maruz kalıyoruz. Ekran önünde olanların hata yapma lüksü yokmuş gibi sürekli bir aşağılama psikolojisi içine giriliyor. Ben de bu hayatta var olmaya çalışıp kendini arayan, ararken de zaman zaman hatalar yapan biriyim. Bunu kamuoyu önünde yaptığında, seni hemen aşağı çeken insanların cümleleriyle karşılaşıyorsun. O zaman da uzaklaşmaya ve daha temkinli olmaya başlıyorsun. Bazen röportaj vermekten de imtina ediyorum. Söylediğim bir cümle yanlış anlaşılacak ya da başka yerlere çekilecek diye…

SIRTIMA AĞRILAR GİRDİ, UYKULARIM KAÇTI, MİDEM BULANDI…

Oyunculuk seni nasıl değiştirdi, dönüştürdü?

Of, o kadar çok değiştirdi ki. Benim terapim oyunculuk sanırım. Bazıları belki yanlış bulabilir ama ben hayatta yaşadığım bütün travmalarımı oynadığım karakter üzerinden ifade ediyorum. Mesela hiç unutmuyorum, Craft oyunculuk atölyesine gidiyordum. İlk zamanlar duygularımı yaşamadığımı, aslında ne kadar katı olduğumu fark etmiştim. Çok utangaçtım, insanların önünde duygularımı göstermemeye çalışırdım. Çocukken bile olumsuz bir an yaşadığımda odaya kapanır, öyle yaşardım duygumu. Özgüveni yüksek biri değildim. Çok kabuklu olduğumu ve yavaş yavaş kabuğumdan sıyrıldığımı fark ettim. Oynadıkça duygularımı keşfettim.

Oyunculuğun en can sıkıcı yanı ne?

Can sıkıcı mı bilmiyorum ama ‘Yargı’ üçüncü sezon hikâyesi çok ağırdı mesela. Mercan’ın kaybolduğu, deniz kenarıyla başlayan bölüm, iki haftada çektik. O süre boyunca kendimi kapatıp o hikâyenin psikolojisine girmeye çalıştım. Sırtıma ağrılar girdi, uykularım kaçtı, midem bulandı. Bazen oynadığın karakter psikolojik olarak ağır gelebiliyor.

O duyguda kalmamaya çalışsan da belki de hayatının belli travmalarına dokunup orayı kanatmaya devam ediyor. Oynadıkça travmalarımı şifalandırmayı öğrendim sanırım.

SOKAK TACİZİNE KARŞI DURMAYI TEŞVİK EDİYORUZ

“Kendimi bildim bileli insanın sadece kendisi için yaşamaması gerektiğine inanan biri oldum” demişsin…

Hâlâ öyle düşünüyorum.

Bir oyuncu olarak toplumu dönüştüreceğine inanıyor musun?

Oynadığım karakterler ve yaptığım sosyal sorumluluk projeleriyle toplumu tabii ki değiştiremem ama toplumda dokunabileceğim insanlar olduğunu biliyorum.

Ne zaman başladı bu sorumluluk bilinci sende?

Lise üçüncü sınıfta, hayatımın dönüm noktasıydı.

Çok nokta atışı bir zaman söyledin. Ne yaşadın o dönem?

Lise 3 yaz ayı, benim sabah akşam kitap okuduğum bir dönemdi. O kitapların bendeki etkisi yoğun oldu. Hayatımın daha akil dönemine girmem gerektiğini ve işe yarar hissetmek istediğimi fark etmiştim. Sonra TEGV LÖSEV, KAÇUV gibi bazı STK’lara gidip nasıl yararlı olabilirimin peşine düştüm.

Şu an neler yapabiliyorsun? Yeni projelerin var mı bu konuda?

Sokak tacizi, dünyanın geri kalanı gibi ülkemizde de ciddi bir sorun ve bu konuda farkındalık yaratmak önemli bir adım. L’Oréal Paris’in yürüttüğü Stand Up eğitim programı, bu konuda kadın, erkek fark etmeksizin tüm bireyleri bilinçlendirmeyi ve soruna güvenli bir şekilde müdahale etmeyi amaçlıyor. Beraber hayata geçirdiğimiz yeni kampanya ile herkesin Stand Up 5D eğitimini alarak sokak tacizine karşı durmasını teşvik etmek istiyoruz. Kampanya filminde de izleyicilere 10 dakikalarını ayırarak Stand Up eğitim programını tamamlayabileceklerini hatırlattık.

Sokak taciziyle ilgili mesaj veriyorsun, sen hiç sokak tacizine maruz kaldın mı?

Kaldım, evet. Lisede minibüste otururken biri bacağıma dokunmuştu. Tepki göstermiştim ve adam inkâr etmişti. Bugün karşı durmak daha olası. İnsanlar sosyal medyanın da gücüyle sesini çıkarabiliyor. Bu konuda bilinçlenmek çok önemli.

Sence erkekler kadınlardan ne istiyor?

Genel olarak toplum kadınlardan ne istiyor sorusu daha doğru. ‘Böyle giyinemezsin, böyle davranamazsın, kız gibi davranıyorsun, elinin hamuruyla erkeğin işine karışma’ gibi kavramlarla yozlaşmış, tek taraflı bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor. Bazı kavramlar sadece kadınlar üzerinden tartışılıyor nedense. Biz reklam dersinde çoğu reklamın neden kadın üzerine yapıldığını tartışmıştık. Kadın çekici olan yasak elmayı çağrıştıran taraf. Erkekten ziyade kadın üstünden yapılan provokasyonlar daha cazip görünüyor galiba.

Senaryolarda kadına şiddet konularına dikkat eder misin ve bunlar tercihlerini etkiler mi?

Etkiler, dikkat etmeye çalışırım. Beğendiğim ama kadına şiddeti içeren sahneler olduğu için kabul etmediğim işler oldu. Paramın olmadığı hatta kiramı bile ödeyemediğim bir zamandı. O işler aldı başını gitti ama hiç içimde kalmadılar. Ben biraz da o idealist tavrımın ekmeğini yediğimi düşünüyorum. Hep seçici davranıp doğru projeyi bulmaya çalışıyorum. Şiddet olan bir projenin içinde yer almam demiyorum bu arada; toplumda şiddet var ve olan bir gerçekliği inkâr edemeyiz. Burada önemli olan şiddetin nasıl ele alındığı ve işlendiği bence. Meşrulaştıran ve güzelleyen hiçbir işin içinde yer almak istemiyorum.

 

YAŞADIĞIMIZ MUTLULUĞU TARİF EDEMEM

Kanal D’de yayımlanan ‘Yargı’ Uluslararası Emmy Ödülleri’nde En İyi Telenovela dalında ödülünü aldı. Nasıl hissettin?

Acayip bir duyguydu. Hepimiz çok heyecanlıydık ama Sema (Ergenekon) çok inançlıydı. Ben bir ara diğer adayları görüp “Herhalde kazanamayacağız” dedim. Sonra “Yargiii” diye anons ettiklerini duyunca “Yesss” (‘Evet’) diye bir kalkışım var (gülüyor). Hepimiz çok heyecanlanıp gururlandık. Bizi sahnenin arkasında, mutfak gibi bir yerden geçirerek basının önüne çıkardılar. Orda yaşadığımız mutluluğu tarif edemem. İnsan sadece
bu coşku için bile oyunculuk yapabilir.

‘Ceylin’ karakteriyle üçüncü senen. Ceylin’in değişimi seni nasıl etkiledi?

Üç yıl benim için 30 yıl gibiydi (gülüyor) Bu kadar uzun süre oynadığım bir karakter daha önce olmamıştı. Ceylin’e hayat verdiğim ilk zamanlar benim için zordu. Eve dönüp dram yaşamaya devam etmeler, kısa süreli tükenmeler yaşadım. Onun hayat yolculuğu benimkine değip o kadar çok şey öğrenmeme vesile oldu ki. Beni büyütmüş gibi hissediyorum. Şimdi olduğum yerde daha profesyonel bir noktaya geçtiğimi hissediyorum. Ceylin’i artık bir karakter olarak ve daha sağlıklı bir yerden ele almaya çalışıyorum.

FOTOĞRAFLAR: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir